Makedonya'dan Ortaasya'ya. Enver Paşa. I. cilt: 1860-1908

Şevket Süreyya Aydemir

 

Önsöz

 

 

ŞARTLAR, OLAYLAR VE ATMOSFER

 

Bu kitap, bir insanın değil, bir devrin hikâyesidir. Bu devir ne zaman başlar? Nerede biter? Bunu belirtmek güçtür. Çünkü tarih içinde devirlerle, bu devirlere müdahalesi olan kahramanlar, daha öncelerden gelişen birtakım şartların, oluşların mahsulüdürler. Onları bu şartlar ve bu oluşlar hazırlar. Onları bu şartlardan, bu oluşlardan kesin sınırlarla ayırmak mümkün değildir. Bir devri ve kahramanlarını, kendilerinden evvelki devrin doğum ağrılarından kopardığımız zaman, bu devir ve bu şahsiyetler, köksüz ve havada kalırlar.

 

Bu esasa bağlı kalaraktır ki biz de, «Makedonya’dan Ortaasya’ya - Enver Paşa» eserimizde ele aldığımız devri, onun eşhasını ve başlıca davalarını verirken, onları hazırlayan daha önceki şartları ve olayları, mümkün olduğu kadar öncelerden aldık. Konumuzu tarihin akışı içine yerleştirmeye çalıştık. Böylece bir ‘devri ve onun kahramanını hayat sahnesine atan doğum ağrılarını, derinlere inen uzunca bir zamanın akışı içinde izlemeye gayret ettik.

 

Ama bunu işlerken, yalnız şartlarla ve olaylarla yetinmek yeterli midri? Elbette hayır! Diğer eserlerimizde de ve her vesile ile işaret ettiğimiz gibi, şartların ve olayların yanında bir de atmosfer var. Yani bu şartların, olayların, içinde şekilleştikleri hava! Ve en başta psikolojik faktörler. Kişilerin ve toplumun ruh hali. Çağın akımları ve ruhiyatı...

 

Çünkü bizim hikâyemiz nihayet, insanın hikâyesidir. İnsan ise, eşya demek değildir. İnsanın bir ruhu vardır. Ve bir toplumda insanların ruh hali, o toplumda, şartlara ayrıca müessir olan psikolojik atmosferi verir. Bu toplumun psikolojik atmosferi içinde kişilerin ve kahramanların ruh yapıları da, şartların ve olayların oluşuna, ayrıca damgalarını vururlar.

 

 

6

 

Hulâsa; şartlar, olaylar ve psikolojik atmosfer, bizim bu eserimizin de örgüsünü teşkil eder. Çalışmalarımıza etkili olan aslî unsurlar bunlardır.

 

* * *

 

ENVER PAŞANIN HİKÂYESİ DE BU KANUNÎYETİN İÇİNDE:

 

Meselâ bu kitapta hayatım ele aldığımız Enver Paşa, evvelâ ve elbette ki, kendi devrinin mahsulüdür. Ama Enver Paşayı bir gün, bir efsane kahramanı olarak ortaya çıkaran o devrin kurdelesi, daha Enver Paşa dünyaya gelmeden dönmeye başlamıştır. Yani bir tarihî şahsiyet olarak Enver Paşa, yalnız kendi ömrünü sınırlayan yılların ve şartların değil, bu şartları hazırlayan daha önceki devrin ve oluşların da bir hâsılasıdır. İmparatorluğun yapısında biriken iç ve dış etkiler, bu etkilerin harekete getirdiği olaylar, bu olayların toplum ve kişi ruhiyatında geliştirdiği oluşumlar, İkinci Meşrutiyetin ve onun en aktif unsurlarından biri olan Enver Paşanın, hem zuhuruna, hem hareketlerine, elbette ki müessir oldular. Onun içindir ki bu kitapta Enver Paşanın ve devrinin hikâyesi, daha Enver doğmadan başlatılır...

 

* * *

 

GENÇ TÜRKLER HAREKETİ NE ZAMAN BAŞLAR ?

 

Meselâ Enver Paşa tarih sahnesine, 23 temmuz 1908’de, Genç Türkler ihtilâlinin bir yıldızı olarak doğdu. Ve milletin muhayyilesinde, hızla, bir efsane kahramanı olarak parladı. Ama Genç Türkler hareketi, 23 temmuz 1908’de başlamaz ki! Onun da bir geçmişi ve bu geçmiş içinde kökleri, çileleri, kahramanları var. İşte bu kurdelenin filmi bunun için, daha Enver Paşa doğmadan dönmeye başlar. Meselâ daha 1860’larda!..

 

O halde yakın tarihimizde Enver Paşanın ve devrinin hikâyesine biz de, hiç değilse Meşrutiyet hareketinin öncüleri, mübeşşirleriyle girmeliyiz. Çünkü Enver Paşa 1908’de açılan İkinci Meşrutiyet devrinin bir kahramanıdır ama, İkinci Meşrutiyet, Birinci Meşrutiyetin bir devamıdır (1876). Birinci Meşrutiyet de, onu hazırlayan daha önceki bir hareketin, Yeni Osmanlılar hareketinin bir sonucudur. Hatta son Osmanlı imparatorluğunda ilk siyasî mahiyetli gizli cemiyet, ve ne kadar programsız olsa da ilk siyasî örgütlenme çabası, Yeni Osmanlılardan önce belirmiştir.

 

 

7

 

Meselâ Hüseyin Daim Paşa ve arkadaşlarının Sultan Abdülmecit’e karşı hazırladıkları suikast ve hükümet darbesi teşebbüsü, böyle bir ön hareket olarak alınabilir (1859).

 

Hulâsa eri az 1859-1860’tan başlayarak Türkiye’de bir nizam çabası, hareket halindedir. Çünkü eski nizam artık hastadır. Tanzimat bekleneni getirmemiştir. Fazla olarak İmparatorluğu, yabancı sermayeye borçlandırma suretiyle, tam bir siyasî ve İktisadî kontrol altına da sokmuştur. Milletlerarası deyimiyle Osmanlı devleti, Hasta Adamdır. Bu hastalığı, Yeni Osmanlılar ve Birinci Meşrutiyet de giderememiştir. Çünkü son Osmanlı imparatorluğunun en büyük devlet adamının, hem çabalarım kösteklemek, hem canına kıymak suretiyle İkinci Abdülhamit, Birinci Meşrutiyeti boğmuştur. Bu büyük molozun, büyük cehaletin elinde imparatorluk, her gün biraz daha koflaşır. Biraz daha kağşar. Biraz daha çöker. Hatta artık tedavi kabul etmez bir kangrenleşme, devletin bünyesini kemirir. Abdülhamit her başı sıkıldıkça, ülkeden bir parçayı kurban eder. Romanya, Bulgaristan, Sırbistan’ın bir kısmı, Bosna-Hersek, Girit, Kıbrıs, Tunus, onun zamanında imparatorluktan koparlar. Hatta güya zaferle biten 1897 Osmanlı-Yunan harbinden sonra bile Yunanistan’a, Osmanlı ülkesinden toprak hediye edilir.

 

Gerçi bu toprakların er geç kopması mukadderdi. Ama asıl facia, imparatorluğun iç yapısında,, iç idaresinde oynanır. Ordu, donanma, tam bir halsizlik içinde çökertilir. Malî esaret tamdır. Siyasî haysiyetsizlik, utanç verecek dereceye varır. Bunlar, bu kitapta ayrı ayrı işlenir.

 

İşte Enver Paşayı sahneye atan İttihat Terakki ve Genç Türkler hareketi, bu şartlar altında belirir. Mithat Paşalar, Namık Kemaller, bu yeni Genç Türkler hareketinin manevî öncüleri olarak hafızalarda yaşatılırlar. Namık Kemal’in vatan şiirleri, mekteplerdeki ihtilâlci gençliğin ruhî gıdası olur. Ve bu şiirler hakikaten ruhu besleyicidir:

 

«Felek her türlü esbâb-ı cefâsm toplasın gelsin,

Dönersem kahpeyim millet yolunda bir azimetten,

Ne gam, pür-âteş-i hevl olsa da gavga-yt hürriyyet,

Kaçar mı merd olan bir can için meydân-ı gayretten...»

 

Daha Harp Okulu sıralarındayken yakalanıp Yıldız sarayında özel mahkeme karşısına çıkarılan Enverler, kurmay okulunu bitirdiği günde tevkif edilen ve aylarca süren hapislerden sonra Suriye’ye sürgün edilen Mustafa Kemal ve arkadaşları,

 

 

8

 

daha 22 yaşında bir kurmayken, Edirne gizli ihtilâl cemiyetinin başı haline gelen Yüzbaşı İsmet (İnönü) ve benzerleri, bu şiirleri, fırsat buldukça haykırdılar.

 

Mithat Paşaların, Namık Kemallerin hatıraları ve bu şiirler, mısralar, yeni ve mücahit neslin içinde yaşadığı ruh hali, uyarıcı bir havadır, onlar için bir çağ akımıdır. Şartlar ve olaylar, yani imparatorluğun çöküş faciası ise, onların bu ruh halini durmadan besler. Hulâsa bu genç nesil, Sultan II. Abdülhamit’e ve onun ilkel nizamına karşı elbette savaşa geçeceklerdi.

 

1908 temmuzunda bu düzen devrilir. Ama imparatorluk denilen heyula da artık, ancak harita üstünde bir varlıktır. Fakat Genç Türkler ümitlidir. Nitekim Enver Paşa 23 temmuz 1908'de Makedonya'nın Tikveş ilçesi hükümet konağı balkonundan hürriyeti ilân ettiği gün:

 

— Hastayı tedavi ettik!

 

diye haykırır. Ama ne var ki, yabancıların «Hasta Adam» ve Enver Beyin «hasta» olarak aldığı bu imparatorluk artık, içinden son liflerine kadar çürüyen ulu bir çınarın, ayaktaki son ve aldatıcı görünüşü içindedir. Adına Abdülhamit devri denilen uyuşukluk ve değersizlik devri, baştan sona bir haysiyetsizleşmenin, tedavisi imkânsız çöküntüsü içindedir. İhtilâlciler, son nefesine yaklaşmış bu hastayı devir alıyorlardı. Ve şimdi ihtilâlcilere, ya çağın gidişi üstünde çok cepheli ve hatasız bir dünya görüşüne ulaşarak imparatorluğu topyekûn bir reformasyona kavuşturmak, yahut da bilinmeyen ve beklenmeyen başka bir mucize yaratmak düşüyordu. Tabiî bunların ikisi de olmadı...

 

Eserin birinci cildi, 1860-1908 devresinin işlenmesine tahsis edilmiştir. Bu cilt, 1908 ihtilâlini hazırlayan şartları da içine alır. Ve Enver Paşanın 10 temmuz 1908’de, bir Hürriyet kahramanı olarak tarih sahnesine çıkışı ile biter.

 

ikinci ciltte, 1908-1914 devresi ele alınır. Enver Paşanın, mihver şahsiyet olarak rol oynadığı ittihat ve Terakki’nin ihtilâl sonrası gelişmelerdeki yeri, Balkanlardaki meseleler, Trablusgarp ve Balkan harpleri, sırasıyle incelenir. Nihayet, Enver Paşanın, bir hükümet darbesiyle iktidara ittihat ve Terakkiyi getirişi, bunu takip eden olaylarla, 1914’te Osmanlı imparatorluğunun, gene Enver Paşanın etkisi altında bir kliğin eliyle Birinci Dünya Harbine katılışı, bu cildin konularını teşkil ederler.

 

Üçüncü ciltte ise, Birinci Dünya Harbi içinde Osmanlı Devletinin durumu ve ordunun, kader tayin edici muharebeleri izlenir.

 

 

9

 

Sonra, ihtilâlin, devlet ve ordu için doğurduğu problemlere girilir. Nihayet, müttefikleriyle beraber Osmanlı devleti için de harp kaybedildikten sonra, içlerinde Enver Paşanın da bulunduğu başlıca aktif İttihatçıların yurt dışına çıkışları, yurt dışındaki çok cepheli temaslar ve en sonunda Envre Paşanın Ortaasya’ya geçişi, Doğu Buhara’daki çileler ve 4 ağustos 1922’de Pamir dağları eteklerindeki dramatik son, bu cildin konularıdır.

 

Bütün bu olayların akışı, tarihî belgelere, orijinal el yazılarına, notlara, hatıralara ve diğer tamamlayıcı malzemeye dayandırılmıştır.

 

Bu eserin hazırlanışında, hemen hiç biri yayınlanmamış 10.000 kadar vesika içinde çalışılmıştır. Tabiî bunlardan ancak, bu eserin kaldırabileceği az sayıda vesikalar kitaba aktarılabilmiştir. Bunlardan 4000 kadarı, Türk Tarih Kurumuna intikal ettirilmiş bulunmaktadır. Diğerlerinin de bu millî arşivimize intikali, hem bugünkü araştırıcıların, hem gelecek kuşakların çalışmaları için çok faydalı olacaktır.

 

Bu eserimizde, Enver Paşanın, cfeha 1908 ihtilâlinden önce ve Makedonya’daki çete savaşlarına kadar inen belgeler bulunduğu gibi, onun başkumandan vekilliği ve harbiye nazırlığı devresini canlandıran çök önemli gizli vesikalar da vardır. Nihayet Enver Paşanın Rusya ve Ortaasya’daki hayat ve teşebbüsleriyle ruhî hallerini kendi el yazısıyle aksettiren ve ta ölümüne kadar muntazaman devam eden özel mektup ve notlar da, aynı belgeler hazinesi içinde yer alır. Bütün bunlar, yukarda da kaydettiğimiz gibi, bu üç ciltlik kitabımızın kaldırabileceği nispette sayfalarımızda, metinleri veya fotokopileriyle görünecektir. Müşahede, bilgi ve hükümlerimizin yoğruluşunda, bütün bunlar, ayrı ayrı gözden geçirilmiş, ayrı ayrı etkilerini yapmışlardır.

 

Hulâsa, öyle sanıyorum ki bu üç cilt, «Makedonya’dan Ortaasya’ya - Enver Paşa» eserimiz, bizim yakın tarihimiz için yalnız bizim millî kitaplığımıza değil, milletlerarası arşivlere de bazı yeni bilgiler ve belgeler getirecektir.

 

* * *

 

Nihayet şunu da ilâve etmek isterim: 1860’tan başlayıp üç cilt teşkil edecek olan bu eserle, gene üç cilt olan Tek Adam ve keza üç çildik ikinci Adam ve bir de tek cilt halindeki Menderes’in Dramım, yani hepsi 10 cilt tutan bu eserlerimizi bir arada aldığımız zaman, 1860’tan 1960’a kadar,

 

 

10

 

yani tam son 100 yıllık tarihimizi, şahsiyetleri, şartları, olayları ve atmosferiyle, millî kitaplığımıza sunmuş olacağız.

 

Bu son satırları yazarken, elbette bazı hata paylarına rağmen, yıllarca süren çalışmaların verdiği bu 10 ciltlik hâsılanın ruhumuzda uyandırdığı heyecanı açığa vurduğumuz için, okuyucuların beni hoş göreceklerine İnanıyorum. Çünkü nihayet, yazar da bir insandır ve elbette ki, o da bazı heyecanlar duyar...

 

Ankara - Bahçelievler

 

S. S. AYDEMİR

 

[Next]

[Back to Index]